Hatırladığım gibi, çok dillilik bana çok faydalar vermemişti, eğer bir şey, bir sıkıntıydı. Kürtçe sahte bir fayda verdi bana, Kürdistan’daki Araplara karşı anlamsız ayrımcılığı atlamağım sağladı, ve Kürt olduğum ispat etmeye sağladı (komik bir şey). Bir arkadaşın tanımak dışında, Türkçe çok faydalı değildi, bu tek arkadaş zaten Türk değil, Kürt tur. Kendi dillerini öğrenen yabancının takdir edenler Türkçe konuşma zihinsel bir avantajı görüyorlardı (ancak çok Türkler farz edıyorlar ki Iraklılar normalde Türkçe bilıyorlar). Daha sonra, Türkçe konuşmak, Türkiye’de çok yıllar yaşadığı mülteciler bir damga oldu. Türkler arasında, şu tür mülteciler en az sevilen ve en çok nefret edilen bir mülteci. Bu defa, Türkçe konuşmak benim için gerçek bir sorun olacaktı.
İstanbullun Asya bölümündeki Sabiha Gökçen havalimanda, Gözen ismi bir şirket biniş bileti teslim etmeden önce BK vize onayı için yeni kontrol noktası eklediler. Gözen memuru, genç bir kadın, benim ikamet kartı alıp, her şeye görmezden geldi ve Türkçe cevapıma odaklandı; “Türkçe nasil biliyorsun?” diye bir soru sordu (onun kelimelerini tam olarak hatırlamıyorum).
“oğrendim” dedim
“Sen Turkmenmisin?”
“Hayır”
“Burada yaşadın mı?”
“en çok bir ay kaldım, ama birkaç defa ziyaret ettim”
“Neden Türkçe oğrendin?”
“şarkılar, arkadaşlar, fimler …”
“Bu BRPden Başka bir belgenin var mı ingilterden? Mesala NHSten bir belge”
“Evet” cevap ettim, ama telefonda dosya bulmuyordum. Dedim ki bilgisayarıma açalıp bulalım, bilgisayara açarken, daha kıdemli çalışan gelmiş “iyi yolculuklar” dedi, ve gene “neden Türkçe biliyorsun” sordu.
Ne oldu basitçe ki, Türkmen olmayan, Türkçe konuşan Iraklı biri Türkiye’de birkaç yıl kalmış bir mülteci anlamına gelir, ve o belki sahte belgelerle Avrupa’ya gitmek istiyor. Onlara için, ikamet kartı doğrulamayı yapmağa ana kadar, hep tehlike uyarıları tetiklenlerdi. Sonra, doğrulamaya etiketinde bir işaret yaptı. Belki bu işaret, İngiliz göçmenlik memura bir mesaj temsil edildi. İngiliz memuru alışılmadık şekilde garip sorular sordu o defa. Sanki o benim ingilızçe konuşma yeteneğimi onaylamak istedi. İş, ikamet, Türkiye ziyaretim sebepi hakkında sordu, iş yeri de hakkında sordu, banka ismi verdim, sonra dedi “yüz elli yıl önce bir hesabım vardı orada” benim gözlerimde bakıyordu, ben gülümsedim. o anda sorularını durdurdu, pasaportumu damgaladıp bana Teslim edildi. Basitçe, şaka anlama yeteneğimi test etmek istedi ve dolaylısıyla benim İngilizçe konuşma yeteneğim.
İlk bir defa değildi ki Türkçe bilmeye benim için bir lanet olduğunu hissediyorum, bu rağmen, ve Türkçe çok az kullanmaya rağmen, Türkçe benim zihnimin emlakları ile tutacağım (dillere karşı böyle hissediyorum), Türkçem geliştireceğim. bu yüzünden, bu ilk defa Türkçe bir makale yazıyorum. şimdiye kadar hiç kimse benim makalem düzeltme etmedi, ama Google tercüman ve bing tercuman onu anlıyorlar, ve onun yazmaya ile bana yardım ettilar. Şimdiye kadar, uzun Türkçe cümleleri bana sanki bir bulmaca görünüyor. Belki beyinimdeki normal dil işleme geçmeiyor. Japonca ögrenen bir arkadaş dedi ki Japoncada kitaplar ve makaleler çok farklıdır, ve çok zor normal konuşmalarla karşılaştırıldığında, bence Türkçe ayne bir şey (zaten Türkçe Japoncaya Altaik dillerın aylesi bir akrabadır), ama bakalım.